Ömer Madra: Bugün Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Eylem Planı açıklandı, onun üzerinde bir parça duralım. Ekonomik kalkınma, Sosyal gelişme, Altyapının iyileştirilmesi ve Kurumsal kapasite geliştirilmesi diye özetlemiş hükümet. Benim cevabını en çok merak ettiğim bir soru var, en önce onu sorayım mı?
Hasan Ersel: Tabii.
ÖM: 3.8 milyon kişi için iş alanı doğuracağı söyleniyor. Gayet net bir hesap çıkarılmış, bu kadar istihdam, bu kadar ince bir şekilde, böyle önceden hesaplanabilir mi? Bu işleri bilmediğim için soruyorum.
HE: Evet, projeksiyon yapılabilir. Şöyle düşün, somut projeler olsun mesela, şu fabrika, bu baraj gibi, bu projeyi yaptığınız zaman, mesela kaç yıl sürecek yapımı, yapımın her aşamasında yaklaşık kaç kişi kullanılacak vs. Bunları hesaplamak mümkündür, daha doğrusu bunların hesabını yapmadan projeyi yapamazsınız. Dolayısıyla bir fabrika yapılacaksa, 4 yıl sürecekse bu iş, "şu kadar kişi çalışacak" diyebilirsiniz. Ondan sonra diğer etkileri de hesaba katarak toplama gidebilirsiniz. Yanılma olabilir gayet tabii, ama her projeksiyonda olduğu gibi olur, dolayısıyla böyle bir hesaplama teknik olarak mümkündür. Daha evvel de Türkiye'de benzer çalışmalarda yapılmıştı. Burada iki tane daha soru var; bu "3.8 milyon rakamı çıkar mı, çıkmaz mı?" Anladığım kadarıyla pek çok iktisatçı bu soruyu sormuş. Ben biraz değişik bir soru sorabilirim diye düşünüyorum, rakamla ilgili değil bu soru, bu istihdam nerede yaratılacak? Mesela böyle bir projeye başladınız diyelim, bu proje alt yapı yatırımlarını öngörüyor, ondan sonra o altyapı yatırımlarından yararlanacak olan özel yatırımlar olması lazım. Rakamlara baktım, toplam 26.7 milyar YTL tutarında harcama yapmayı öngörüyor bu eylem planı 5 yıllık dönemde, ama bunun 20 milyar lirası altyapıya gidiyor. Demek ki bu altyapıdan yararlanacak olan yeni yatırımlara kamu para ayırmıyor veya az ayırıyor, aşağı yukarı ayırmıyor demek daha doğru olur. Demek ki o yatırımları özel kesimin yapması bekleniyor. Aslında bu tabii sistemin mantığına uygun olan bir şey, bunda bir yanlışlık yok. Bütün bunlar biraraya geldiğinde de istihdam artışı yaratılacak.
Fakat şöyle bir soru soralım; mesela ben orada bir yatırım yapıyorum, bir fabrika yapıyorum, transformatöre veya bir elektrik donanımına ihtiyacım var, onu yapan fabrika da İstanbul'da. Siparişi veriyorum, İstanbul'daki fabrika onu yapabilmek için yeni işçi alıyor ve istihdam artışı İstanbul'da yaratılmış oluyor, orada değil. Dolayısıyla bu bahsedilen istihdam artışının sadece o bölgede mi olacağı, yoksa toplam istihdam artışı mı olduğunu açıklamadan ben çıkaramadım. Ama bu biraz da normal, Başbakan bunları söyleyecek durumda değil herhalde, diğer dokümanlarda çıkması lazım. Ama 3.8 milyon veya herhangi bir rakam, kaç olursa olsun, böyle bir programın yaratacağı toplam istihdam artışı mıdır, yoksa o bölgedeki istihdam artışı mıdır ona bakmak lazım. Çünkü, aynen dış ticarette olduğu gibi, ülkeler arasındaki ticarette olduğu gibi, bölgeler arası ticaret diye bir şey vardır. Bunun iktisatta oldukça derin bir kuramı da var. Yani orada bir bölge öbür bölge ile iş yapıyor, oradan mallar gemiye yükleniyor vs., yani ülke içindeki bütün ulaştırma faaliyetleri budur zaten, bir yerde üretilen mal başka yere gider. Sebze bir yerden gelir, balık başka yere gider, makine teçhizat oradan gelir ya da yurt dışından ithalatı olur. Bu etkinin o noktada somutlaşacağını kestirebilmek biraz daha güç bir şey. O yüzden böyle bir sorun var, yani rakamı bir tarafa bıraksak bile, tüm istihdam artışının o bölgede yaratılıp yaratılamayacağı konusu bana pek açık gelmedi. "Bu 20 milyar liralık altyapı yatırımları orada yapılacak ve bütün istihdam artışı bu anlamda büyük ölçüde orada olacaktır" deniyorsa, orada yaratılmayan istihdam artışı da, orada kullanılacak olan malzemenin ithalatı, dolayısıyla yurtdışında istihdam artışına etki yaratır. Bu hesabın yapılıp söylenmesi lazım, çünkü bu haliyle anlaşılan o bölgede 3,8 milyon kişiye iş bulunacağı.
ÖM: Büyük bir rakam.
HE: Çok büyük bir rakam olduğu için de bir çok araştırmacımızın dikkatini çekmiş, "bu kadar büyük istihdam artışı geçmişte hiçbir zaman yaratılmadı, nasıl olacak bu iş?" diye?
ÖM: Amerika'da da zaman zaman bu istihdamla ilgili, Başkan Bush'un olsun diğer yöneticilerin olsun açıklamalarını okuyorum, oranın Türkiye'den çok daha yüksek olan nüfusunda bile, sadece bir projeyle, bu kadar yüksek bir istihdam artışı pek duymadım. Onun için şaşırtıcı biraz.
HE: Evet. Beni de şaşırttı, o yüzden bu konuyu açtım. Hesaplar yapılmış olabilir, input-output tabloları filan kullanılmış olabilir, toplama etki buradan çıkarılmış olabilir. O zaman 5 yılda ülke ölçeğinde böyle bir projenin yaratabileceği doğrudan ve dolaylı tüm istihdam artışı söz konusu, o zaman bölgeye ne kadar düşüyor diye ayrı bir hesap çıkarmak lazım.
Gökşen Şahin: Bugün Referans gazetesinde Seyfettin Gürsel de köşesinde yazmış, "tarım dışında istihdamın her yıl 700 bin artması gerekiyor, mevcut yaklaşım 1 milyonluk tarım dışı istihdamın %70'i, bu hesaplarla 3.800'e nasıl varıldı, ben çözemedim" diye yazmış.
HE: Dediğim gibi yaratılamaz değil, ama şöyle bir örnek vereyim, Çin'de bir baraj yapıldı yıllarca önce, bu barajda aşağı yukarı hiç büyük kamyon filan kullanılmadı, kumu, toprağı binlerce işçi taşıdı. Çok büyük istihdam yaratılmış oldu, o dönemde belki bir şey için ihtiyaç vardı, belki de hataydı bilmiyorum, fotoğraflarından hatırlıyorum. Bu durumda bir süreliğine çok sayıda insanı istihdam etmiş olabilirsiniz, ama bu, bir bölgede gelir yaratma projesidir, yoksa istihdam yaratma projesi değildir. Çünkü o insanların becerisine ihtiyaç yok, alıyorlar sepetlere toprak koyup götürüyorlar, bunun için bir beceriye gerek yok. O iş bittiğinde o insanların da işi tamamen bitmiş oluyor. O zaman yaptığınız iş, o anda o insanların aç kalmaması için onlara para vermek, onlar da o parayla gidiyor bir şeyler alıyor, orada bir ekonomik faaliyet canlanıyor. Burada kastedilen bu değil, çünkü bu amaca yönelik 5.1 milyar YTL konmuş. Tabii böyle bu işi yapalım diye değil de eğitim, sağlık, toplumsal hizmetler, kültür, vs. alanlarına konmuş, o bölgede daha çok harcanması söz konusu olan paralar bunlar. Bu harcama yapıldığı zaman, o parayı alanlar da o bölgede harcayacak. Demek ki bu nokta gözetilmiş ve onun için bir kaynak ayrılmış. Bu 20 milyarın harcanması böyle bir şey değil, doğru dürüst projeler yapılacak, altyapı geliştirilecek, bunun için gerekli olan neyse, teknoloji neyse o kullanılacak. Ondan sonra da 3.8 milyon kişi istihdam edilecek; kamuoyunun tatmin edilmesi için bu hesabın açıklanması lazım sanıyorum.
ÖM: Bu noktada dün de ilginç bir şey gözümüze çarpmıştı, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı da az önce söylediğini dolaylı yoldan doğrular nitelikte bir şey söylüyor; "umarız sadece bu bölgeyi kapsar, aksi takdirde, eskisi gibi 50 ili kapsarsa bölgeye bir katkısı olmaz" demiş. Bu önemli bir ayrım noktası, bütün Türkiye çapında bir gelir mi, istihdam mı elde edilmesi düşünülüyor yoksa sadece bölgeyi kalkındırmak için mi?
HE: Türkiye'de ilk defa bölgesel kalkınma planı yapılmıyor, Türkiye'nin geçmişinde vardır bu tür çalışmalar, ama kolay iş değildir. Geçmişte Çukurova bölgesi vardı, Antalya vardı 60'lı, 70'lı yıllarda. Bölgesel olarak teknolojinin üretim olanaklarının bulunması, mümkünse bölgesel input-output tablosunun yapılması, onun diğer bölgelerle entegre edilmesi ve az önce değindiğim gibi, diğer bölgelerle ticari ilişkilerin ortaya konması gerekiyor. Yani Güneydoğu Anadolu bölgesi hangi malı, ne kadar, nereden alır, veya bölge dışından nasıl alır? vs. Bunların hesaplarının yapılması lazım. Ondan sonra da tabii projelerin hiç olmazsa zamanlanmasında bazı şeylere dikkat edilmesi lazım. Bazı projelerin yapılması şarttır, yani makineniz yoksa devam edemezsiniz. "Güneydoğu Anadolu'da makine fabrikası yok" deyip duracak değilsiniz herhalde, yapacaksınız, ama ondan sonra öyle projeler sıralanması lazım ki, o bölgedeki istihdam artışı etkisi en çok olsun. Aksi halde o toplumsal gelişme harcamalarına olay biner. Az önce değindiğim gibi, toplumsal gelişme harcamaları eğitim, sağlık, vs. harcamaları; bunlar küçümsenecek şeyler değil, ama buralarda hizmetin kalitesini ve miktarını ölçmek güçtür, eleştiriyeçok müsaittir, "efendim para dağıtıyor" derler. Türkiye'den bahsetmiyorum, dünyanın neresinde yaparsanız öyle. Oysa bu projelerde kontrol mümkündür, orada mümkün olduğu kadar uluslararası kabul edilmiş esaslara göre etkinlik ölçümü de yapılabilir. Bütün yükü oraya bırakmamak lazım, çünkü bütün yükü oraya bırakmak demek, "özel sektörün desteğini almadan biz bölgesel kalkınma yapmak zorunda kaldık" demektir ki bu temel amaca ters düşüyor.
ÖM: İmkânsız da oluyor
HE: Biraz da öyle oluyor.
ÖM: Özel sektörden bir destek gelmez o zaman.
HE: Soruyu ortaya böyle koyduğumuz zaman hakikaten korkulan durum ortaya çıkabilir, yani bölgede yatırım projelerinin, bu alt yapı projelerinin uyardığı özel yatırım güdük kalabilir. Bu arzulanan bir şey değil. O yüzden bu açıklamayı ben bir plan açıklaması olarak doğrusu pek göremiyorum, yani eylem planı bile olsa öyle göremiyorum. Şöyle bir şey de söylemek istemiyorum, tabii ki Başbakan kalkıp bütün teknik detaylarıyla bir açıklama yapmaz, hiçbir ülkede yapmaz, o ana hatlarını söyler, ki söyledi, -bence de 3-4 kalemde söylenebilecek şeyler.- ondan sonra da bu teknik malumatın ulaşılabilir olması lazım. Sanıyorum yakında koyarlar internet sitelerine.
ÖM: Yine bugün Referans'ta, yeni bir teşvik paketi hazırlandığından, %98'e kadar ulaşacak vergi indirimleri sağlanacağından bahsediliyor.
HE: O teşvikleri daha sonra konuşuruz, çünkü bir yerde böyle teşvik yaratırsanız belki başka yerdeki yatırımı öldürüyorsunuz.
ÖM: O da önemli bir mesele.
HE: Henüz görmeden, "bu hesaba katılmamıştır" anlamında, eleştirmek istemiyorum, teşvik vermek de çok zor bir iştir. Uluslararası kurallar var kabul ettiğimiz, Dünya Ticaret Örgütü'nün kuralları var, AB ile sözleşmeler var, onlara uygun olması lazım, ama az gelişmiş bir bölgenin geliştirilmesi için teşvik vermek –diğer detay kurallar hariç konuşuyorum- tabii ki kabul edilen bir şey ve verilmesi de uygun olur.
GAP bölgesinde teşvik ve destekleme, bölgenin kalkındırılması gerektiği konusu sanıyorum tartışma götürmez, yani burada tartışacak bir şey yok, fakat başka bir şey var, tek az gelişmiş bölge burası değil; Doğu Anadolu'nun kuzeyi var, Doğu Karadeniz bölgesi var. Yani böyle bir şeye başladığınız zaman, onların durumunu da hesaba katmanız lazım. Sanıyorum bölgesel kalkınma literatürü de bununla uğraşır zaten, bir yerde yaptığınız bir şeyin öbür yerlerdeki etkisini olabildiğince iyi dikkate almak ve ona göre sonuçlar elde etmek. Ben özünde doğru yolda atılmış bir adım gibi görüyorum, eleştirmek için de biraz erken görüyorum, çünkü bir açıklama yok.
ÖM: Yani yeterince veri yok.
HE: Yani daha fazla bilgi çıktıktan sonra oturup düşünmek lazım, "şurası iyi, şu etkiyi yaratabilir, acaba bu etki hesaba katıldı mı?" gibi iyice gözden geçirilmesi gerekir. Türkiye'de ilk defa yapılmıyor bu iş, o yüzden korkuyorum, çünkü daha evvelkiler başarısızlığa uğradı.
ÖM: Başbakan da ilk ifadesinde de "tarihte bir yeni dönemin başlangıcı olacak önemli oranda sonuçlar üretecektir" gibi bir cümle kullanmış, onun için de biraz erken herhalde?
HE: Niyet ile olabilecekleri ayırt etmek lazım, niyette sadece iktisadi sonuç yok, o çok açık olarak, Başbakan'ın konuşmasının bir çok yerinde ortaya çıkıyor; toplumsal ve siyasal hedefleri de var, toplumsal açıdan daha bütünleşmiş bir Türkiye kurmak, siyasal açıdan gerginliklerin azalmasına katkıda bulunmak gibi. Biraz daha öteyi düşünelim, bölgesel farklılıkların bu kadar dramatik olduğu bir ülke AB modeline uymaz, yani kabul görmez. Bunu, "AB'de bölgesel farklılıklar yok" anlamında söylemiyorum, tabii var, ama orada da uğraşılıyor bu konuyla. Yine de bu kadar çok büyük fark olması kabul edilebilir bir şey değil. Bunların hepsi açısından bu ifade doğru. İkinci önerme ise, yapılanlar bunu sağlayacak mı? O tartışmalı bir konu.
ÖM: Evet onu görmemiz gerekiyor.
(29 Mayıs 2008 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır)